27 Eylül 2013 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 68

"Hayat bizi resmen dört işlemle sınar. Gerçeklerle çarpar, ayrılıklarla böler, insanlıktan çıkarır ve sonunda topla kendini der."

Lev Nikolayeviç Tolstoy

(Rusça: Лев Никола́евич Толсто́й; 9 Eylül 1828 - 20 Kasım 1910), Rus yazar.

Zengin bir ailenin çocuğu olarak Yasnaya-Polyana'da doğdu. Çok küçük yaşlarında önce annesini, sonra babasını kaybetti, yakınlarının elinde büyüdü. Çocukluğundan beri gerçekleri incelemeye karşı büyük bir ilgisi vardı. Öğrenimini tamamlamak içinMoskova'ya gitti. Çalışkan zeki bir öğrenci olarak başarı ve sevgi kazandı. Fransızcasını ilerletmiş, Voltaire'i ve J. J. Rousseau'yu okumuş, bu iki yazarın kuvvetli etkisinde kalmıştı. Yasnaya-Polyana'ya döndü, yoksul köylüler arasına katıldı. İlk eseri olan "Çocukluk"u bu sıralarda yazdı.

Bir süre sonra orduya girdi; Kafkasya'ya gitti. Kafkas halkının yoksulluk dolu yaşayışlarını ele aldığı izlenimlerle ilk gerçekçi hikâyelerini yazdı. 1854'te Kırım savaşı'na subay olarak katıldı. Sonra askerlikten ayrılıp Petersburg'a gitti. Bir kısım eserlerini oldukça sakin geçirdiği o yıllarda yazdı. Gene de içinde, aradığını bulamayan bir ruh çalkalanıyordu. Batı Avrupa ülkelerinde uzun bir gezintiye çıktı. Almanya, Fransa, İsviçre'de dolaştı. Yurduna dönüşünde gene Yasnaya-Polyana'ya yerleşti. Asalet ünvanlarından, lüksten sıkılıyordu. Köyünde bir okul kurdu. Bu okul, öğrenim, eğitim bakımından yepyeni bir kurumdu. Huzura kavuştuğuna kanaat getirdikten sonra, 1862'de evlendi.

Tolstoy evlendiğinde karısı Sophie Behrs 16 yaşında idi. Bu evlilik onun düzenli bir hayat özlemini giderecekti. Karısına; önceki yaşamı, özelliklede yanlarında çalışan kadın kölelerle olan cinsel ilişkileri anlattığı günlüklerini evlendikleri gün okuması için vermiş ve önceki hayatındaki yaptığı yanlışları öğrenmesini istemiştir. Fakat cinselliğe düşkünlüğü evlilikleri boyunca sürdü. Bu evlilkten 12 çocukları oldu; bu çocuklardan 5'i öldü. Eserlerinden en kuvvetli olan iki romanı "Savaş ve Barış" ile "Anna Karenina'yı", bu sıralarda yazdı. Karısı, eserlerini yazmasında en büyük yardımcısıydı. Hatta "Savaş ve Barış"ı 12 kez düzeltmelerini yapıp yazmıştır. Aradan bir süre geçince yeniden, bu sefer eskilerden daha şiddetli bir moral çöküntüsüne uğradı. Geniş halk yığınlarının, özelikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Kaba saba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı bıkıp usanmadan yazmasıydı. "Kroyçer Sonat", "Efendi ile Uşak", "Karanlıkların Gücü", "İman nedir", "İnciler", "Kilise ve Devlet", "İtiraflarım" hep bu yılların ürünleridir.

Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine değinen Tolstoy'un dünya ölçüsünde bir sanat ve fikir değeri vardır. Kendi ülkesinin toplumsal siyasal çalkantılarını, halkının yaradılışını, yaşayışını gerçekten büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden olduğu kadar, bir filozof bir eğitimci olarak da ün kazanmıştı. Yukarıda sayılanların dışında "Diriliş", "Gençliğim", "Çocukluk", "Hacı Murat", "Ayaklanış", "Sergi Baba", "Tanrı Bizim İçimizdedir", "Kazaklar", "Tesadüf", "İki Süvari" gibi eserleri vardır.

Tolstoy 82 yaşındayken, 1910 yılında öldü. Kış ortasında evini terk ettiği zaman hasta düştükten sonra, Astapovo'da tren istasyonundaZatürre'den öldü. Polis, cenazesine katılmak isteyenlere ulaşımı sınırlandırmak için çalıştı, ama binlerce köylü cenazesinde sokakları doldurdular.

82 yaşında vefat eden Tolstoy birçok kez büyük sıkıntılar yaşamıştır. Marksizm'den etkilenerek kendisinde oluşturduğu mülkiyet konusundaki radikal fikirleri nedeniyle bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Bu sebeple ailesiyle arası açıldı. Hristiyan anaşizminin geliştirmeye çalıştığı kitabı "tanrının egemenliği içimizdedir" kitabıyla yeni bir hristiyanlık akımı tanımlaması ortodoks kilisesi tarafından aforoz edilmesine sebep oldu. Tolstoy, ömrünün son yıllarını büsbütün derbeder bir şekilde geçirdikten sonra, bir küskünlük sonucunda, evini bırakıp yollara düştü. Astapovo tren istasyonunda ölü olarak bulundu. Ölümüne zatürrenin sebep olduğu bilinmektedir. Hayatı boyunca yaşamın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalıştı. Eserlerinde bunu eksiksiz olarak yansıtmayı hedef edinmiş en büyük Rus yazarlarından birisi olarak edebiyat ve dünya tarihindeki yerini aldı.

25 Eylül 2013 Çarşamba

YUMURTA DEYİP GEÇMEYİN

• Yumurtanın marketlerde soğuk bölümlerde muhafaza ediliyor olmasına dikkat edilmelidir.
• Çatlak ve kırık yumurtalar satın alınmamalıdır; çünkü bu yumurtalar çok çabuk bozulur ve ayrıca mikroorganizmaların oluşmasına meydan verirler. Yumurtanın kabuğu temiz, düzgün görünüşlü, yeterli kalınlıkta ve az pürüzlü olmalıdır.
• Yumurta evde buzdolabında ve alınan orijinal karton kutusu içerisinde, yıkanmadan saklanmalıdır. Yıkandığında doğal koruyucu tabakasını kaybeder. Bu nedenle yumurta kullanılacağı zaman yıkanmalıdır.
• Yumurta buzdolabında güçlü kokusu olan besinlerin yakınında saklanmamalıdır. Çünkü yumurtanın kabuğu gözeneklidir ve yumurta güçlü kokuları emebilmektedir.
• Yumurtaların, iyi kaliteli olma özelliğini kaybetmeden önce yani 3-4 hafta içerisinde tüketilmesi gerekir.

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?

• Yumurta kabuğunda 17.000 adet küçük delik bulunur.
• Buzdolabında bir hafta bekletilmiş yumurta, oda ısısında bir gün bekletilmiş
yumurtadan daha tazedir.
• Yumurta uzun süre bekletilirse su ve karbordioksit kaybı nedeniyle ağırlığı azalır. Taze ve bayat yumurtaları ağırlığından da test edebilirsiniz.
• Yumurta %10 tuzlu suya (yarım litre suya 60 gr tuz) atılacak olursa taze yumurta dibe çökerken, bayat yumurta yüzeyde kalır.
• Taze yumurta kırıldığında yumurta akı ve sarısı tamamıyla yayılmaz ve birbirine karışmaz. Ayrıca yumurta sarısı yüksek görünümdedir.
• Yumurta hazırlanılan yiyeceklerin besleyici değerini arttırmada da kullanılabilir. Sebzelerin protein miktarı düşüktür. Bu nedenle sebzelere yumurta kırılması protein, vitamin ve mineral açısından dengeli karışımların oluşmasını sağlar.
• Yumurta tahıl grubundaki besinler ile tüketildiğinde (örneğin; makarnaya kırılırsa, böreklerde kullanılırsa vb.) protein kalitesini arttırmış oluruz.
• Yumurta akı proteinlerinin fom oluşturucu ve bu yolla kabarmayı sağlayıcı özelliği vardır. Bu nedenle kek hazırlamada doğal kabartıcı olarak tercih edilmektedir.
• Yumurta proteinleri ısı ile katılaştığı için sütlü tatlılarda ve çorbalarda koyulaştırıcı ve kıvam sağlayıcı olarak kullanılır.


YUMURTA PİŞİRİRKEN

• Yumurtalı yemekler hazırlanmadan önce ve sonra eller, kullanılacak kaplar ve araçlar yıkanmalıdır.
• Çiğ yumurtalar temiz kaplara kırılmalıdır.
• Kullanılacak sayı kadar yumurta buzdolabından çıkartılmalıdır.
• Yumurta içeren ve yumurtadan zengin yiyecekler hazırlanması sürelerinin haricinde iki saatten fazla buzdolabının dışında tutulmamalıdır.
• Yumurta kabuklu olarak pişirildiğinde 4 dakikada beyazı, 12 dakikada tamamı katılaşır.
• Yumurta içeren bütün tarifelere pişirilme işlemi uygulanmalıdır. Çiğ yumurtanın hem sindirimi güçtür hem de mikroorganizmaların bulaşma riski vardır. Salmonella enfeksiyonları en çok rastlanılanıdır.
• Çiğ yumurtanın beyazındaki avidin, sarısında bulunan B grubu vitaminlerden biyotini bağlayarak kullanılmasını engeller. Pişirme ile bu olumsuz etki önlenir.
• Yumurtanın pişirilme süresinin iyi ayarlanması gereklidir. Örneğin; yumurtayı haşlama süresi uzarsa ve yumurta bayatsa sarıdaki demir, beyazdaki sülfür ile birleşerek yumurta sarısının etrafında yeşil bir halka oluşur.
• Uzun süre pişirilen yumurtaların sindirimi güçleşir ve uygulanan pişirme yöntemine göre B grubu vitaminlerde kayıplar oluşur. Kayıpları önlemek için yumurtayı yağa kırma yerine, diğer yöntemler ile pişirme tercih edilmelidir.

19 Eylül 2013 Perşembe

DELİLİK

Mazhar Osman, Atatürk ile görüşmektedir. Bir ara Atatürk sorar:
-Osman Bey, bu delilik nasıl bir şey?
-Gazi Paşam az da olsa herkeste bir parça vardır, deyince Atatürk :
-Ne demek istiyorsun, bende de mi var?
Hoş sohbet ve sözünü esirgemeyen biri olan Mazhar Osman:
-Ohooo... Sizde herkesten bin beteri var. İçeride ve dışarıda dört iklim yedi cihana kafa tutmak akıllı adamın yapacağı iş mi?
Atatürk dakikalarca güler...

17 Eylül 2013 Salı

YAŞAMI NASIL ALGILIYORSAK...

Yasamı nasıl algılıyorsak öyle yaşıyoruz diyenler yanılmıyorlar galiba.
O gün gökyüzünde şimşekler çakıyor, yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Küçük kız her sabah olduğu gibi annesinin sesiyle uyanmış, kahvaltısını etmiş ve okuluna gitmek üzere yola çıkmıştı. Ancak şimşekler birbirinin peşi sıra o kadar gürültüyle çakıyordu ki, küçük kızın annesinin içini bir endişe kaplamıştı. 
Anne, yavrum bu havada yolda yürürken korkmasın diye düşündü. Sırtına bir şey geçirdi ve sokağa fırladı. Okul yolunda kızını aramaya başladı... 
Derken bir de baktı ki, kızı az ileride minik adımlarla yürüyor, şimşek çaktığı anda durup gökyüzüne bakarak gülümsüyordu. Anne kızının bu davranışına pek bir anlam veremedi; meraklandı. Yanına yaklaşıp sordu:
-Yavrum, hiç korkmadın mı bu havada yalnız yürümekten?  Hem ne zaman şimşek çaksa durup yukarı bakarak öyle ne yapıyorsun? 
 

Küçük kız cevap verdi :
-Gülümsüyorum... Çünkü Tanrı fotoğrafımı çekiyor. 

16 Eylül 2013 Pazartesi

KRALLAR-FİLOZOFLAR

“Büyük Yunan filozofu Platon’un ‘krallar filozof olsa ve filozoflar kralların tahtına otursaydı’ şeklindeki dileği, iki bin yıllık tarihte gerçekleşmedi. Halbuki 20 yüzyılda ilk defa olarak, Atatürk’ün şahsında Platon’un istediği gibi, kelimenin tam anlamı ile bunu görmekteyiz. O, dahi bir fikir adamı olarak bir milletin, yani Türk Milleti’nin mukadderatını ele almış ve bu milletiyle atıldığı kurtuluş savaşı, bu milletin medeni durumunu değiştirmiş, bir inkılap ve diğer milletlerin de haklarını koruyan barış ile insanlığa muhteşem bir örnek vermiştir.”


Prof Dr. Herbert Melzig

13 Eylül 2013 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 67

"Halkın bir kısmını her zaman, hepsini bir zaman aldatabilirsiniz ama halkın tümünü her zaman aldatamazsınız.

(Abraham Lincoln)

Abraham Lincoln (d. 12 Şubat 1809 - ö. 15 Nisan 1865), ABD'li siyasetçi, devlet başkanı, hukukçu.
Amerika Birleşik Devletleri'nin 16. başkanı ve Cumhuriyetçi Parti`nin ilk başkanıdır. Lincoln, Amerikan İç Savaşı'nda Amerika Konfedere Devletleri'ne karşı büyük bir galibiyet elde etti. Ülkenin birliğini korudu ve köleliği bitirdi. 1860 Başkanlık Seçimleri'nden önce savcılık, Illinois Temsilciler Meclisi üyeliği ve bir dönemde ABD Temsilciler Meclisi üyeliği yapmıştır. İki kez de ABD Senatosu'na girmek için adaylığını koymuştur fakat başarısız olmuştur. Lincoln ABD'de köleliğe karşı olduğunu resmen dile getirdi.  1860 yılında Başkanlık için resmen adaylığını koydu. Ertesi yıl oyların büyük çoğunluğunu alarak Cumhuriyetçi Parti'nin ilk başkanı oldu. 1863 yılında köleliğin kaldırılması için gerekenleri ve tedbirler konusunda önlemleri belirtti. Ardından Serbest Bırakma Beyannamesi ve On Üçüncü Yasa değişikliği bildirilince Haziran 1863 tarihinde ABD'den kölelik resmen kalkmış oldu. Lincoln, suikast sonucu ölen ilk ABD başkanı oldu. Tarihsel değerlendirmelerde en iyi ABD Başkanları'ndan biri olarak kabul edilir. 

11 Eylül 2013 Çarşamba

ADAK

Adamın biri olmaz bir iş için dilekte bulunmuş ve demiş ki;
"Yüce Allah'ım. Bu işim olursa Galata kulesine sırtımda eşek çıkartacağım.."
işi olmuş, adak sözünü yerine getirmek lazım.. Almış eşeği gelmiş Galata kulesine..
Bir eşeğe bakmış, bir kuleye, ama gözü yememiş.. İlerde oturan Bektaşi babasının yanına varmış;
"Baba erenler bana bir akıl ver" demiş ve anlatmış olayı.
Bektaşi babası sormuş 
"İçki içer misin ?"..
adam
"Haşa ömrümde ağzıma sürmedim"..
Baba gene sormuş 
"Tütün içer misin ?"..
adam 
"Haşa"..
"Kumar, Zamparalık,hovardalık ?"
 "Haşa !.."
Ona haşa, buna haşa..
Bektaşi babası 
"Anlaşıldı evlat " demiş..
"Bak,hiç eşeği yorma, sen kendin çık yeter!.." 

6 Eylül 2013 Cuma

4 Eylül 2013 Çarşamba

İNSANOĞLU'NUN ŞAŞIRTAN İKİ DAVRANIŞI

Eflatun’a sormuşlar:
-       İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan iki davranışı nedir?
Eflatun tek tek sıralamış,
-       “Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler. Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar. Sonuçta, ne bugünü, ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.
-       “Peki sen ne öneriyorsun? ”
Bilge yine sıralamış,

-       “ Kimseye kendinizi “sevdirmeye” kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi “sevilmeye” bırakmaktır. Önemli olan; hayatta, “en çok şey’e sahip olmak” değil, “en az şey”e ihtiyaç duymaktır.” 

3 Eylül 2013 Salı

BU TEMEL ADAMI ÖLDÜRÜR

 Temel'le Dursun, İstanbul'da minibüste birlikte gidiyorlarmış...

Şoför arada bir "Levent", "Fatih", "Eyüp" diyormuş.
Dursun sıkılmış ve Temel'e ;

"Ula Temel, ne zaman ineceyuz ?" demiş.
Temel de ; 

Patlama ula sabirli ol, ismimuz okunsun ineruk!"...


2 Eylül 2013 Pazartesi