21 Aralık 2011 Çarşamba

BİZİM ELLERİMİZ BİLHASSA TEMİZDİR…İSMET İNÖNÜ (LOZAN GÖRÜŞMELERİNDE VERDİĞİ SÖYLEV’DEN)

Osmanlı Hükümeti, 27 Mayıs 1915 tarihli kanunla ; Ordu, Bağımsız Kolordu ve Tümen
Komutanlıkları’ na, askeri sebeplere dayanarak, casusluk ve hainliklerini hissettikleri bölge halkını, tek tek veya toplu olarak memleketin diğer bölgelerine gönderebilmelerine yetki verdi.
Başta Van olmak üzere yurdun pek çok yerinde başlayan Ermeni isyan ve katliamlarına önlem almak amacıyla yapılan yer değiştirme, doğrudan doğruya cephelerin güvenini sarsacak Erzurum, Van, Bitlis, Mersin, İskenderun gibi bölgelerde uygulandı.
Yer değiştirme uygulaması daha sonraları, isyan çıkaran, düşmanla işbirliği yapan ve Ermeni
komitacılarına yataklık eden diğer vilâyetlerdeki Ermenileri de kapsayacak şekilde genişletildi.
Başlangıçta Katolik ve Protestan Ermeniler uygulamanın dışı bırakıldıkları halde, daha sonra bunlardan zararlı faaliyetleri görülenler de göç ettirildi.
Osmanlı Devleti, bu kanunun yayınlandığı günlerde çıkardığı bazı ek kanunlarla da göç edenlerin ve kalanların can ve mal emniyetini sağlamak için büyük bir külfete girdi.
Savaşın o çok zor şartlarında, Osmanlı Devleti bir yandan savaşırken, bir yanda da bu tehcir işini
elinden geldiğince sağlıklı bir şekilde yapamaya gayret etti.
Her şey en ince ayrıntısıyla ele alındı.
Gidenlerin mallarının nasıl korunacağı, yer değiştirmenin nasıl ve hangi yollarla olacağı, bu sırada korunmasız Ermenilerin nasıl korunacağı, gidilen yerlerde nerelere yerleşileceği, bu yeni yerlerde yaşamın nasıl olacağı, savaşın o çok zor şartlarında mümkün olduğunca en iyi şekilde plânlanmaya ve yapılmaya gayret edildi.
Sahipsiz kalan Ermeni kadın ve çocukların korunması ve bakımına özel gayret gösterildi.
Ermenilerden erkekleri bulunmayan kadınların ve küçük çocukların kış şartlarında göç ettirilmelerinin uygun olmadığı ve bunların göç ettirilmeyerek uygun köylerde iskân edilmelerini isteyen Dahiliye Nazırı (Günümüzde İçişleri Bakanı) Talat Bey’ in Elazığ Valisi Sâbit Bey’ e gönderdiği aşağıdaki yazıyı örnek olarak hatırlayalım:

Bu Bâb-ı Âlî
Dâhiliye Nezâreti
Emniyet-i Umûmiye Müdîriyeti
Husûsi:18
Şifre
Bi'z-zât hâlli
Ma‘mûretü'l-azîz Vâlîsi Sâbit Beye
Ermenilerden erkekleri bulunmayan nisvân ve sıbyânın kış hükmünü icrâya başladığı şu sırada
 mesâfât-ı ba‘îdeye sevkleri pek çok müşkilâtı dâ‘î olacağı görüldüğü ve her kâfileye mu‘temed
 me’mûrların terfikıyla bunların huhâfazaları adimü'l-imkân bulunduğu Hey’et-i Tahkîkiye Riyâseti'nden bildiriliyor. Kimsesiz nisvân ve sıbyânın sevk edilmeyerek 9 Haziran sene[1]331 târîhli ve 4530
 numaralı şifre telgrafnâmeye göre münâsib köylere tevzî‘ edilmeleri muktezîdir.
Fî 12 Teşrîn-i Sânî sene [1]331

Nâzır
Talat
***
Birinci Dünya Savaşı’ nın sonuna doğru, göç ettirilen Ermenilerin önemli bir bölümü geri döndü.
Geri dönenlere hane başına belirli bir miktar aile yardımı yapıldı ve herkesin tekrar kendi evine
yerleşmesi sağlandı.
Kurtuluş Savaşı’ ndan sonra imzalanan Lozan Antlaşması’ nın 31 nci maddesiyle de, bir zamanlar
Osmanlı Devleti vatandaşı olan herkesin iki yıl içinde Türk vatandaşı olarak Türkiye’ ye gelebileceği
karara bağlandı.
***
Kısacası, savaş gereği bulundukları yerden alınarak ülke içinde değişik bölgelere gönderilen
Ermeniler’ den isteyenler geri döndü.
Halen Türkiye Cumhuriyeti toprağında çok sayıda Ermeni vatandaşı yaşıyor, yaşayacak.
Ortada ne bir soykırım vardır, ne de soykırım yapıldığına dair bir iz.
Başlangıçta üç yüz binlerden başlayıp, üç milyonlara kadar varan rakamlarla ifade edilen Ermeni
katliâmı hikâyelerinin hiçbir dayanağı bulunmamaktadır.
Nitekim İstanbul'un işgal edildiği dönemde İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı arşivini yeterince araştırmalarına rağmen soykırımı imâ edecek tek bir belgeye dahi rastlamamışlardır.
Şayet, Osmanlı devletinin Ermenileri “soykırım”a tabi tutmak gibi bir amacı olsaydı; bulundukları
yerlerde bu düşüncesini gerçekleştiremez miydi?
Bunun için “yer değiştirme” gibi bir uygulamaya ne gerek vardı?
Kafilelerin güvenliği, sağlığı ve geçimlerinin temini için büyük maddi fedakarlıklara ne gerek vardı?
1915 Mayısından 1916 Ekim ayına kadar yaklaşık bir buçuk yıl devam eden göç ettirme ve yerleştirme sırasında, emirler çerçevesinde ve mahallinde aldığı tedbirlerle, o günün zor savaş şartlarına rağmen, Ermenilerin can ve mallarını koruma altına almasına ne gerek vardı?
Adetâ yeni bir cephe açmış gibi idarî, askerî ve malî yükün altına girmemeye ne gerek vardı?
Bütün bu soruların cevapları, Osmanlı Devleti' nin asıl niyetinin anlaşılmasına yetecektir.
Buna rağmen, Diapora Ermenileri ve Ermenistan’ daki Ermeniler, uydurma belgelerin arkasına
gizlenerek, dünya kamuoyunu uzun süre kandırmayı başardılar.
Bu (Sözde Ermeni Soykırımı) yasa tasarısını parlamentolarında kabul eden ülkelerin sayısı her geçen
sene artıyor.
O kadar ki, bu ülkelerin çoğunda, yasa gereği, Ermeniler’ in Türkleri kestiğini söylemek bile suç
olmuştur.
Türk Milleti, bu konuda, her seviyede bilinçli ve bilgili olmak
zorundadır.
Uluslararası arenada hakkımızı savunmak için gerekeni yapmaktan da asla kaçınmamalıyız.
ABD’nin istekleri doğrultusunda hareket etmek zorunda değiliz.
Avrupa Birliği’ne girmek için taviz vermemiz de gerekmiyor.
Türk Milleti olarak bir ve bütün olalım yeter.
Verilecek her taviz, Türk Milleti' nin geleceğini satma ve ihanetten başka bir şey değildir.

Ahmet AKYOL
YALOVA
17 Aralık 2011




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder